19 Kasım 2013 Salı

İçki Salatası

yendi göz kapaklarım karanlığı,
uyandım saat yönünün tersine.
hiçbir şey hatırlamıyorum dün geceye.
baş ağrısı, mide bulantısı,
şarap şişesi, rakı kadehi...
keşke her zamanki gibi
meşrubatla mefruşatı karıştırsaydım.
olmazdı bütün bunlar.
içki salatası yoktur,
içkiyle şaka olmaz.

11 Kasım 2013 Pazartesi

Geride Kalmanın Anatomisi

gitmek nasıl bir duygu sence? zor mu mesela? kalmak çok zor çünkü elimde nur topu gibi bir ayrılıkla.
zaten hepten yanlış anlamışım gidenin ardından su dökme olayını. ne bir sürahi var elimde ne bir su kabı. hep ağlamaklı, hep ağlamaklı...

24 Eylül 2013 Salı

Doğmamış Kedimize

                                                                                                        petrus'a


sevgilim...
ah.. kusura bakma
hitap konusu sancılı yokluğunda ve
yokluğunun hamalı olmak zor.
şartlar ağırlaşıyor her ikindi vakti.
kargalar bile bokunu yemedi henüz
ve sigaram bitti.
insanlar ölüyor (kendine bi hitap beğen)
trafik kazası: aynı aileden 5 kişi
darbe: akdenizin güneyinde yüzlerce kişi
sıkıntı yok, keops hala dimdik.
kimyasal silah: akdenizin doğusunda binlerce kişi
ortadoğu şu sıralar çok monopoly

merak etme, ben
misak-ı milli sınırları içindeyim
ve bütün bunlar olurken ben
tokana sövüyorum
-söverken hitap sancısız-
o bez parçası hala sen kokuyo
koklamak: hamallığa verilen mola
ne yalan söyleyeyim, bi öpücüğüne
istanbul'u sırtlanıp ankara'ya gelirdim.
kabul et, romantik yalandı.
biri geldiğinde diğeri gitmezse
biri öptüğünde diğeri gitmezse
biri sevdiğinde diğeri gitmezse
tek kişilik kalpler görürsün
çift kişilik uykular.
yine de sen söylediklerime kulak asma.

senden son bi ricam olacak.
o ilham denen orospu çocuğuna söyle
ben yatınca gelmesin.



(26.08.2013)

26 Haziran 2013 Çarşamba

Havaic-i Zaruriyeye İstihza


eylül ayının neredeyse
yaz mevsimine ait olması gibi
sana aşık olmak
sıcak
fakat gri
bakire bir nisan ayını
göz yaşlarıyla sulamak da denilebilir
usul usul
bazen sağanak
yanındayken bakıyorum güneş en tepede
ama dört bir yanım karanlık
nasıl başarıyorsun bunu?
düpedüz hem de güpegündüz
göz boyamak değil midir
senin bu yaptığın?
doğruyu söyle bana
mutluluk hüzünle kafa yapmaz mı?

anlamıyorum
insanı
terlemek ile üşümek arasında tercihe zorlamak
illegal olmalı
dediği zaman bir vekil ki milletin
çiğdem çiçek anlayacak o zaman
kaç oda kaç salonmuş bu derdim.
o zaman boşanacak insanlar
sokaklara
her cidarda tonlarca zat
hepsi bana bek
gidişine muhtelif sloganlar yazacaklar
sen anlamayacaksın.
onlar zaten anlamıyorlar
çünkü ben anlatamıyorum
bu çirkin ve yaba ellerime
eğri büğrü gözlerime
mübdinin buruşturup çöpe attığı bedenime
tamah etmenin nasıl bir işkence olduğunu
bunca zaman, onlara.

zaten şu sıralar kavga etmeyi düşünüyorum
müteahhit denen o puştla
biliyorum
konumuzla ilintili değil.
çemkirme hemen
sıkılma diye bütün bunlar
ya da ne bileyim
endişelenirsin belki diye.
ve
kısa lafın uzununa gelirsek
elleri öpülesi bu mübdi
yaradılışımı kani olmama yoruyorum
baş edemezdim senle zaten
aksi takdirde.
haa...
gitmeden önce varsa bi panzehrin...
neyse...
bi teşekkür yeter bana
maziye saygı duruşu babında

kimseler duymasın türünde deep not:

aslında gidişin
o iğrenç sesim yüzünden
biliyorum.
ama merak etme
söylemem kimseye
sırf palazlanmasın sana diye sokaklar.
mübdi muhafaza...



22 Mayıs 2013 Çarşamba

Coğrafyanın Cevri

gözlerin gözlerimi seyrederken
ellerin ellerimde gezinirken
siktiğimin coğrafyası koymuş lan
aramıza on binlerce meridyen

deli soyka'm sen yat uyu dilersen
nerdesin ah! muhsin ünlü bi gelsen
ne zor işmiş la bu hece ölçüsü
şiir diye yazdım la bunu. yersen

(hece ölçüsü: 11
uyak dizilişi: aaba
uyak diziliş türü: mani uyak tipi
redif: "la" değil.)

16 Mayıs 2013 Perşembe

Bana Bir Artistik Rövaşata

terk edilmek güzeldir canım kardeşim.
varsın kök salsın kalbine
n'olmuş giderken açık bırakmışsa kapıyı
altı üstü bir saç teli ki pirüpak
kalmış gömleğinde.
hiç mi diş çıkarmadın ey mahzun
bi ucunu kalbini hacamat eden köklerine
ötekini, zalimce, terk edilişi resmeden
açık kapının koluna doladın mı saç telinin
atacağın tekmenin artistliğiyle
doğru orantılı zaferin.

rastgele.

14 Mayıs 2013 Salı

Aile Fotoğrafı

kalamar gelir aklıma bazen
viledayla su sebilinin birlikteliğine karşıyım ben
tıynetim böyle.
do majör adam olsun mesela, la minör varken
dertli adamı severiz biz.
biz bahçemizi yetiştirelim candide
leibniz malamat olsun.
varsın opus, magnum olsun
ben yine gider parkta uyurum
babam cebem olur
faziletim annem.
şecidir benim kardeşim
benzemez bana.

olur da kalamar gelmezse aklıma
dinlemezse su sebili beni
göç etmezse kavimler
fethedilmezse istanbul
katledilmezse nizamülmülk
çocuk felcinden ölse de voltaire
babam yine cebem olur
faziletim annem.
şecidir benim kardeşim
yine benzemez bana.

11 Nisan 2013 Perşembe

Çok Oturmayacağım, Kaçarım Birazdan

erken öleceğim ben

bi kaza belki
belki bi cinayet
bi doktor mesela
beyaz önlüğüyle karşıma geçse keşke
boynunda lades kemiğini andıran steteskobu
inceden hastane kokusu
ütüsüz bi çehre
bakarken sayılarla harflerin pasodobleye tutuştuğu kağıda
latin menşeili bi üslup
lafı ağzında gevelese
kem küm velhasılıkelam
akciğer kanseri vesselam
"hipokrata saygım sonsuz ama
rica etsem ateşinizi alabilir miyim?"

gıda zehirlenmesi belki
belki bi doğal afet
bi intihar girişimi mesela
-soldaki melek gönül koydu biraz
fazla mesaiden olsa gerek-
yarin dilinden yapılma bi neşter
saçlarından örme bi urgan
gözyaşıyla dolu bi gölek
bakışından bi on dörtlü
dokunuşlarından olma tonlarca hap
ne menem olduğu önemsiz
daha rasyonel diğerlerine nazaran
"seni çok seviyorum ama
keşke gözlerime değil de
alnımın tam orta yerine baksan"


9 Nisan 2013 Salı

Emre Nalbantoğlu - Derdi Neydi

Yaklaşık 1 aydır beklenilen oldu ve "dede"miz underground bi blues albümü yaptı. "Dede"miz diyorum çünkü ona yakın çevresi öyle hitap ediyor. Emre Nalbantoğlu ile 7 yaşımda tanıştım. Aynı binada iki üst katımızda oturuyordu. Kardeşi Erdem abi, annesi Zeynep teyze, babası Yalçın amca... Hepsi hayatımda her edinmiş insanlar. Benim o dönemlerde bilgisayarım yoktu ve Nalbantoğlu kardeşler tam birer gamer idiler. Onları izlemek çok keyif verirdi bana. Global Operation olsun, GTA II olsun, o dönemdeki menajerlik oyunları olsun hepsini onlarda gördüm, öğrendim, izledim. İxir adlı internet paketini ilk onlarda gördüm. Hatta GTA II oynayacağım diye bilgisayarlarından yanlışlıkla her önüme geleni silmişliğim bile oldu. Bizim oturduğumuz sitede akşam eş dost toplanır, Emre abi gitarını alır herkese gitar çalar şarkı söylerdi. Benim gitar çalmak istememe en başta vesile olan insanlardan birisidir kendisi. Yaklaşık 1 ay önce stüdyoda kayıtlarına başladığı ilk albümünü bu sabaha karşı youtube üzerinden dinleyenleriyle paylaştı. Playlist'e aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.


Ben albüm üzerine bi şeyler yazmak istedim. Elbette onu değerlendirmek, eleştirmek bana düşmez ama ben yazacağım şeyleri ona borç bilirim.

Öncelikle albümü dinledim ve bütün samimiyetimle söylüyorum beklentilerimin çok çok çok üstünde bi çalışma olmuş. Besteler harika, gitarlar muazzam, davul ve bass fevkalade. Elbette ufak tefek bazı şeyler var ama zaten onu tanıyan ve takip eden birisi onun bu albümü ne şartlarda ve nası bi kafayla yaptığını bildiğinden, bunlar olmasa zaten albümün tadı olmazdı diyecektir. Kendisi benim tanıdığım ve çok sevdiğim bi büyüğüm olduğundan torpil geçmiyorum! Albüm gerçekten harika, ben şu şarkı iyi şu şarkı kötü gibi bi seçim yapamadım, hepsini ayrı ayrı çok beğendim. O nedenle genel olarak albüm adına konuştum, şarkılar üzerinden gitmedim.

Ben içtenlikle bu albümü baştan sona dinlemenizi tavsiye ediyorum! "İnsansın" şarkısıyla başlayabilirsiniz olaya.

3 Nisan 2013 Çarşamba

11. Yüzyılda Fotoselli Lamba

sana olan sevgim
şnorkelin gözlüğe yakışması gibiydi
demir ökçeli kapitalizme daha çok benzetirdim
aslında ben.
dar gelen ayakkabının keratası vardı
bol pantolonun tutunduğu bi sicim
bağlandığım gibi iliadine o biçim
vivaldinin cinsiyetine karar verememekti
benim için
benim içim
sendikalaşan güruhlar gibi yek vücut
denemekti olmayı yek vücut
sevgim olan sana

sana olan sevgim
yeşilçamda ince hastalık
nagazakide atom bombası
alaaddinin sihirli lambası
-ndan çıkan arkadaşa halaoğlundan bi yarım tonik
ıssız adaya düşünce yana alınan 3 mey
yıllanmışından
tek ısırıkla israf edilen epıl
banal aleme açılan vindovlar
depresyon hırkası
bilmem kaç sayılı kanunun şu maddesinin hö fıkrası
sol yanımın alametifarikası

tam da bu kadar anlamlı
sevgim olan sana.

26 Mart 2013 Salı

Olumsuzlukların Ezici Üstünlüğü Üzerine

Olumlu olarak karşıladığımız şeyler; lehimize olan, bize faydalı olan yani yararı dokunan, çıkar sağlayan, mutlu eden veya gülümseten, güven veren vb nedenlerle bizi, bir yanımıza dokunarak güzel duygulara ve tutkulara zerk eden şeylerdir -eylemlerdir.

Olumsuz olarak karşıladığımız şeyler ise; olumlunun tam aksine yani aleyhimize olan, bize zarar veren, bizden bir takım şeyler götürebilen, üzücü, kırıcı ve yıkıcı olan, belki de sonucunda ceza gerektiren şeylerdir -eylemlerdir.

Bir şeyin olumlu bir olay, durum ya da gelişme olması için doğrudan bizi etkilemesi gerekmez. 3. bir şahsa yönelik gelişen olumlu bir durum bizi mutlu edebilir. Dolaylı yoldan da olsa bu, bizim için de olumlu bir gelişmedir. Lakin tam tersi de olabilir. 3. şahsın yararına olan şey bizim zararımıza olabilir örneğin. Bu durumda onun için olumlu olan bu durum bizim için olumsuz bir gelişmedir.

İnsan nankör bir yaratıktır. Elbette bu durumun iyi ya da kötü yanları sayılabilir ama bu yazıyı ilgilendiren kötü olan cenahtır. Örnekler üzerinden gidilecek olursak, araba kullanan bir ademoğlu, karşısına kendini kasıtlı olarak atan ve intihar girişiminde bulunan bir yayaya  çarptığı ve ölümüne sebep olduğu vakit, bu ademoğluna ceza yaptırımında bulunulur. Belki bu insan, bu kazadan önce yüzlerce kez trafiğe çıkmış ve kazasız belasız gideceği yere varabilmiştir. Ama bütün bunların sonucunda ona, kimseye çarpmadığı için madalya verilmemiş, kutlama yapılıp şampanya patlatılmamıştır. Kaza anının sonrasında ise bu insan artık bir hükümlüdür hatta bir katildir. İşte bu noktada olumsuzluğun ezici üstünlüğü devreye girer.

Çok basit bir örnek olacak belki ama hepimizin başına gelen ve ergenliğimizde kendimizi, bunu dile getirerek isyankar olarak gördüğümüz bir olayla devam edelim. 4 şıklı sorularda 3 yanlışın, 5 şıklı sorularda 4 yanlışın 1 doğruyu götürmesi durumu... Hepimiz şakayla karışık bir zeka ve isyankarlık örneği göstererek sormuşuzdur "Neden 4 doğru 1 yanlışı götürmüyor?" sorusunu. Bu durum en başta da söylediğim gibi basit ama çarpıcı bi örnektir.

Başka bir örnek verecek olursak, bir dost hatta kardeş diyebildiğiniz, birlikte yatıp kalktığınız sürekli beraber vakit geçirdiğiniz, her şeyinizi anlattığınız, kararsızlıklarınızı ona danıştığınız, ondan akıl aldığınız bir dostunuz size verdiği bir sözü tutmadığında, size karşı yanlış herhangi bir hareket yaptığında, güveninizi sarstığında ya küsersiniz ya da arkadaşlığınızı kökten bitirirsiniz. Peki ya sizin gönlünüzde kazandığı bu güven tek bir doğru hareketi sonucunda mı oluştu yoksa birlikte geçirdiğiniz vakitlerin, ortak geçmişinizin tümünü mü kapsıyordu? Ona bir şey emanet edip, geri almak istediğinizde ve aldığınızda, o emanet ettiğiniz şeyi istediğiniz şekilde bulduğunuz vakit bir teşekkürden fazlasını yaptınız mı peki? Size akıl verdiğinde nasıl bir cömertlik sergilediniz? En ufak bir yanlışında bütün bir geçmişi yok edebilecek olan siz, bu olumsuzluk karşısında, onun daha önce yapmış olduğu olumlu olan davranışların karşılığını tam anlamıyla verebildiniz mi?

İğrenç birkaç durumla devam edelim. Olayın ciddiyeti belki bu paragrafta unutulabilir ama bence bu durumlar bile farkındalık yaracaktır. Tuvalete girdiniz. Alaturka değil de alafranga yani klozete işediniz. İşemiş olduğunuz suyu işediğiniz miktarda su ile temizleyemezsiniz. İşediğiniz miktardan daha fazla temiz suya ihtiyacınız vardır. Ya da bir odada otururken osurdunuz -yellenmediniz baya osurdunuz-, çıkan gaz miktarından daha fazla temiz havaya ihtiyaç vardır kötü kokunun difüzyonla giderilebilmesi için. Bunlar fiziksel örnekler olabilir ama konuyu destekledikleri aşikar.

Algıda seçiciliğimiz mütemadiyen olumsuzluklar üzerinedir. Olumsuzluğu gören insan olumlu olmuş olanları siler unutur veya unutmasa bile görmezden gelir. Olumsuz olan baskın ve ezicidir. Akılda en büyük yeri o edinir ve olumlu hiçbir şey onu yerinden edemez. Bir klişe dahi olsa, bütün insanlar hata yapabilir. Olumsuzlukları, olumlu olanlardan üstün tutmayın. Bunu başarabilen bugüne kadar olmuş mudur bilmiyorum. Ama en azından denemek gerekir olumluyu daha anlamlı ve değerli kılabilmek için.


19 Mart 2013 Salı

Kuyu Yorganları

dert sanıyosun onu
değil
merak etme
"ünsiyet" diyorlar adına
evet "ünsiyet"...
muntazaman yanında
birden bir zuhurat
kocaman bir boşluk
kulaklar kör
koku almaz dudaklar
görmez olsun bu burun
acı bir tat parmaklarda
sanki aşktan ihtisas yapmış gibi
elimde bir icazetname
hem de rulo şeklinde...
e bazen beklenen olmaz
yakarsın bir ucundan
çekersin içine
sonra kendi kendine dersin ki
"siktir et
bu neyin kafası?"

ama
duymaz
dilin.



26 Şubat 2013 Salı

Geç Oldu Kalkalım Biz

sen ki benim hüsn-ü kuruntum
gülümseme sakın
gelirse yüzüne ilkbahar
saplanır şakaklarıma aşkın muhteviyatı
gözlerimden akar yaşanamamışlıklar

eğer ben ankaradaysam
istanbula döner tekerler
zira varlığın manidar
ve mükerrer.

22 Şubat 2013 Cuma

Zorunlu Atalet

                                                         
"Kader, harekete geçmeyen kişiye asla yardım etmez." Sophokles

Ne ya da neler yapmak istediğinden emin olduğun hatta nasıl yapacağını dahi bildiğin zamanlar vardır. Yapamadığın değil, yapmadığın zamanlar... Durduğun, beklediğin, öylesine yaşamaya devam ettiğin... Dışarıya tembellik gibi görünür. Belki öyledir de. Ama ya sadece eylemsizlikse?

Tembellik ve eylemsizliği karıştırmamak gerek. Farklı şeylerdir. Gassal ve imam kadar farklı şeyler... Tembellik daha kötü olandır. Eylemsizlik erken teşhisle kurtarılabilir belki. Tembellikte durum farklıdır. AIDS gibi vücudunda adi bi virüs vardır. Seni öldürmez belki ama zaman için aynı şey geçerli olmaz.

Eylemsizlik bi kıvılcıma bakar. Gelmesi gereken doğru bi zaman vardır. Doğru zamanın hangisi olduğunu bilemezsin. Şanslıysan yakalarsın, şanssızsan zaman geçer gider. Niye yapmıyorum dersin kendine, ne engelliyor beni dersin. Sonra avunacak bi cümle kurar, durmaya devam edersin. İşte bütün bu avuntu cümleleri, en sonunda başka şekilde açıklayamadığın için zorla kendine giydirdiğin ataletin alt kümeleridir.

Üzücü olan kısım şu ki bahsettiğim gibi bi kıvılcım yok. Senin "kıvılcım" diye adlandırdığın zaman, durum, olay ya da olgular var. Kıvılcımı belirleyen sensin yani. Kendine bi neden bul ve çıkar beynindeki o baklayı. Sen durdukça küflenir o beyninde yapılmaya hazır olanlar. Eylemsizlik fizik için yıkılamaz bi kanun, senin benim için değil.

Behlül kaçar.

21 Şubat 2013 Perşembe

Çorapla Yatan İnsan

İyi insandır. Gerçekten... Kendi halinde olanı vardır mesela bunların. Asosyal olanı vardır. Eli, ayağı anormal üşüyeni vardır. Fantezi olarak yapanı vardır. Öyle istediği için yapanı vardır. Başkası öyle istediği için yapanı vardır. Sarhoş olup yatağa girince can verdiği için öyle yapmak zorunda olanı vardır. Üşenip öyle yatanı vardır. Vardır oğlu vardır.

Ben eli, ayağı anormal üşüyenlerdenim ve çözüm olarak birkaç aydır çorapla yatanlar furyasının bi parçası oldum. Bunun için özel bi çorabım dahi var. Ama önemli olan çorabın temiz olması! Yatak önemli bi alan. Temiz girin temiz çıkın. Her anlamda...

Çorapla yatın, çorapla yatırın. Neeaaaşşşırı güzel bi his.

Ne alaka abi şimdi. Bu ne alakasız bi yazı. Neyse haydi başımız sağ olsun. Eyvallah.

16 Şubat 2013 Cumartesi

Bir Çift Yeşil Göz

Bir çift yeşil göz gördü
Aslında mavi seven bu gözler
Öyle bir çift yeşil göz deyip geçmeyin
Derin
Çok derin
Büyük, kocaman hem de
Bi şapşallık yok denemez
Ama bi o kadar anlam yüklü
Benden bi kere
O kadar içten
Öyle ki yeri geldiğinde
Dillenip konuşan
Hatta bazen kulak kesilen
Dinleyen
Dikkat kesildikçe
Derine nüfuz eden
Bir çift yeşil göz
Yüreğine çiseleyen

Bir çift yeşil göz gördü
Aslında mavi seven bu gözler
Öyle bir çift yeşil göz deyip geçmeyin
Oluverdi bi anda
Aniden.


15 Şubat 2013 Cuma

"İnsanlık" Namına

Bugün mevzumuz billur değil. Bugün konu biraz ciddi. Bugün insanlık öldü gözümde çünkü. Bugün "ev sahibi"nin egosu bi kez daha tatmin oldu.

Düşünün! Mecazen değil, bunu gerçekten arada sırada yapın. Empati kurun mesela. 45 yaşında bir adamsınız. Epilepsi dışında fiziki olarak bi sağlık sıkıntınız yok. Şimdilik. Ama öyle epilepsi deyip geçmeyin asıl olay orada başlıyo zaten. Psikolojik bi hastalık bu meret. İki çocuğunuz, iki üniversite okuyan genç ve bi eşiniz var. Asgari ücretle çalışan bi apartman görevlisi... "Ev sahibi"nin gözünde "kapıcı"...

Başınızda "apartman yöneticisi" sıfatlı kendini Angela Merkel sanan bi kadın. 30-35 yaşlarında bi öğretmen. Öğretim kısmını bilemem ama eğitim kısmından muaf...Kendisini çok iyi tanımıyorum, tanımak istediğim söylenemez.

Bi de yapacak bi şey bulamayıp darlanan ve dedikodu yapan "ev hanımları" var. Kişisel gelişimi mutfakta başlayıp mutfakta bitiren "ev hanımları"ndan bahsediyorum. "Ev sahibi"nin egosu ve bahsettiğim "ev hanımları"nın işsizliği bi araya gelince beyinler tutuluyor.

***

Hissettiğim şey çaresizlik kendi payıma. Babamı bu durumdan çekip çıkaracak ne maddi ne manevi gücüm var. Bu gerçekten çaresiz hissettiriyo. Çünkü ben bu satırları yazarken, babam yazdıklarımdan habersiz "Sizler benim en büyük dayanağımsınız." diyerek o sonsuz sevgisini konuşturuyo. Daha kötülerini gördüm gerçekten hatta yaşadım. Ama insan ergin olduğunu hissedince el atmak bi yerinden tutmak, sırtlamak istiyo. Bu da öyle bi durum.

"Dünya arsızındır, fırsat pirsizindir." demiş Davut Sulari. Ama hepsi biter, bunlar aşılamayacak şeyler değil. Bu yazıyı  "İnsanlık" namına tutuklu beyinler için yazıyorum. Onun bi çaresi yok işte. Baki kalan eşeklik olmasın sevgili sevdiklerim. Dikkat edin buna rica ederim. Sizler "Rıza Efendi 2 Ekmek 1 Süt" yazabilen ahlaksızlardan olmayın.

Tırnak içindekiler genellenmiştir, okuyan "ben böyle miyim" gibi düşünsün diye...

14 Şubat 2013 Perşembe

Günün Anlam ve Önemi

-ni sikiyim. 365 günden sadece 1 tanesinde sevgilisini hatırlayanlar hidrolize uğrar umarım. Bugün yapılan sürprizler (doğrusu "sürpriz" imiş), alınan hediyeler romantiklik değil aksine öküzlüğün, odunluğun hatta ormanlığın göstergesidir. Sen bi sene boyunca hediye neyim alma sonra git 14 Şubat'ta sürpriz yap hediye al. Eee?? Şimdi sen de herkes gibisin derler adama.

Alma demiyorum, yapma demiyorum ben. Onu bi geç! Diyorum ki "Bugün Sevgililer Günü" diyerek yapma bu işi. Ayda bi al hediyeni, 3 ayda bi yap sürprizini bugünü bekleme (zaman aralıkları örnek tabii ki abartmayın yeter. Sonra her ay bekler neyim, sorun olmasın). Eğer zaten hediye alan sürpriz yapan bi adamsan bugün de yap. 1 sene bekleyip bugün öpersen sevgilini, Kadir Topbaş'ı öpen Mustafa Sarıgül'den ne farkın kalır?

Sadede gelecek olursam, günün anlam ve önemini siktir edin. Sevgilin var sonuçta, sana her gün bayram muhtar. Ha yoook. Benim için önemli bu turşu, anlamlı bi gün neyim diyosan, 14 Mart Tıp Bayramı'nda da steteskop alırsın sevgiline bu kafaynan. 14 Mayıs Eczacılık Bayramını ne sen sor ne ben söyleyim.

Ooolduu. Si yu.