Aşur amca bir kız üç oğlan babası. Aşur amca asgari ücretle çalışan bir işçi. Aşur amcanın karısı var, Hatun yenge. Hafif topluca, başı yazmalı ev hanımlarından Hatun yenge. Dört çocuk yetiştirmiş, emektar kocasının evdeki eli ayağı olmuş, yer yer çok konuşmuş ve Aşur amcanın üstüne gitmiş ama evi çekip çevirmiş, ev sınırlarında hem maliye hem kalkınma bakanı olmuş. Hatun yenge, Aşur amcanın alın terini o kadar başarılı değerlendirmiş ki yeri gelmiş kuru ekmek ve soğan yemiş ama dört çocuğunun dördünü birden okutmuş.
Bir gün takım elbiseli, kravatlı hırbolar gelmiş mahalleye. Demişler ki "Açılın, bizler müteahhidin bize verdiği yetkiye dayanarak buraları kentsel dönüştürücez. Sizlere fahiş fiyatlar arz edip evlerinizi, arsalarınızı talep edicez. İşçisiniz siz, borcunuz harcınız vardır. Satmayıp ne yapıcaksınız?". Ahali toplanmış, isteseler de istemeseler de paranın sıcaklığı onları gaza getirmiş ve enikonu ikna olmuş herkes.
Aşur amca da diğerleri gibi her zerresinde el emeğini barındıran gecekondusunu satmaya karar vermiş. Gel zaman git zaman kentsel dönüşen mahallesinde kapısının önünde metro, metrobüs, tramvay, marmaray, vay anam vay durakları olan, adalar manzaralı, ofisler, avmler, kültür merkezleri, sergi ve konser salonları barındıran, asansörlerinde bile havuz bulunan, biraz daha zorlansa içine havalimanı bile yapılabilecek bu Yorkshire İstanbul Rezidanslarında oturmak istemiş bunca sene verdiği emeklerin karşılığında. Altmış yıllık Çorumlu Aşur amca "Yıllarca emek verdim, asgari ücretle ev geçindirdim, daha da ileri gittim dört çocuk okuttum. Benim ne eksiğim var yorkh şirelilerden?" demiş. Haklıymış Aşur amca. İnsanlık namına fazlası bile varmış. Ancak maneviyattan öte maddiymiş eksikliği.
Satımdan aldığı paranın üstüne kıt kanaat geçindiği maaşından artırarak edindiği birikimi katmış. Yetmemiş, çocukları destek çıkmış. Yine yetmemiş yasal tefeci bankalardan kredi çekmiş Aşur amca. Ucu ucuna parayı denkleştirmiş ve adalar manzaralı koca rezidansların birinde borçla harçla en alt katta karşı balkon manzaralı bir ev satın almış.
Çekmiş gözü gibi baktığı Toros'unu rezidansın önündeki son model bir Bentley'in yanına. İnmiş arabadan, almış toz bezini eline, bi güzel silmiş paklamış arabasını. O sırada Ferrarili bi kokona gelip inmiş arabasından, anahtarı atmış Aşur amcaya "Arabayı park et, anahtarı getir sonra" demiş. Kocaman yürekli ve ev sahibi Aşur amca gocunmamış, insanlık namına denileni yapmış.
Daha taşınmasının üstünden bir ay geçmeden apartman görevlisi gelmiş kapıya, aidatı istemiş. "Ne kadar?" diye sormuş Aşur amca. Sonra uyanmış, bakmış Hatun yenge telaşlı. "Noldu bana?" diye sormuş ona. "Aidat miktarını duyunca tansiyonun yükseldi, bayıldın." demiş Hatun yenge. Aşur amca o zaman anlamış ki ev sahibi olunca toprak sahibi müteahhitlere her ay asgari ücret kadar haraca bağlanmış. Adalar yerine de karşı balkonu görmekteymiş zaten. Yüzme bilmediğinden havuza da girememiş. Mayosu da yokmuş zaten. AVMler ateş pahası. Konser salonunda sazlı sözlü türkü konserine gelen de yokmuş. Hor görülmüş ama gocunmamış insanlığından. Sonra perdeyi aralayıp otoparka bi göz gezdirmiş. Gözünün nuru Toros'unun yanına bütün o lüks arabaları yakıştıramamış ve evi satmaya karar vermiş.
Çorumlu Aşur amcamızın Yorkshire İstanbul Rezidanslarındaki macerası kendi halinde semtlerin birinde Mutlu Apartmanında ev satın alıp yerleşmesiyle son bulmuş. Yeri gelmiş çöpünü atmış, çardakta mangal yapmış, Hatun yenge komşularıyla gün yapmış ama mutlu mesut sürdürmüşler geri kalan hayatlarını.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
eyvallah